7 Şubat 2009 Cumartesi

Hastane koşulları artık eve taşınıyor

Hastane koşulları artık eve taşınıyor pazar 35 milyon dolara koşuyorHASTALARA evlerinde profesyonel ekiplerce hastane koşullarında bakılmasına imkan sağlayan yasal kuruluşların sayısı, 14'e ulaştı.

Yasal izni olmayan kuruluşların sayısı ise 100'ü buldu. Yılda 10 bin hastaya karşılık yasal kuruluşların payına sadece 3 bin hasta düşüyor. Bu kuruluşlar da 35 milyon dolarlık pazardan ancak 15 milyon dolarlık pay alabiliyor.

TÜRKİYE'de Eczacıbaşı Grubu'nun öncülüğüyle başlayan ve hastalara evlerinde hastane koşullarında profesyonel ekipler tarafından bakım imkanı sağlayan kuruluşların sayısı, yasal düzenlemeyle birlikte daha şimdiden 14'e ulaştı.

Bu kuruluşlar, oluşturdukları sağlık ekipleri sayesinde, rehabilitasyon, fizyoterapi, psikolojik tedavi de dahil olmak üzere her türlü tıbbi bakım ve sağlık hizmetlerini hastaların ayaklarına götürerek, tedavilerini evlerinde sürdürmelerine imkan sağlıyor.

Günlük hasta bakıcı ücretlerinin 100 YTL'den hemşire ücretlerinin de 200 YTL'den başladığı sektörde, hastalara bedeli karşılığında tıbbi cihaz desteği de veriliyor. Yılda 10 bin hastaya hizmetAncak sektör, yasal izni olmamasına rağmen, Rusya, Moldova, Ukrayna gibi ülkelerden doktor, hemşire ve bakıcı getirerek bu hizmeti kaçak olarak sağlayan kuruluşların elinde bulunuyor. Bunların da sayısı 100'ü buluyor.

Böyle olunca da, yılda 10 bin hastaya hizmet veren sektörde, yasal izni bulunan kuruluşlar sadece 3 bin hastaya hizmet verebiliyor. Bu kuruluşların da 35 milyon dolarlık pazardan aldığı pay da 15 milyon dolar seviyesinde kalıyor.Uygunluk belgesi gerekiyorArkadaşımız Mehtap Özcan'ın yaptığı araştırmaya göre, Sağlık Bakanlığı'nın 2005 yılında yayınladığı "Evde Bakım Hizmetleri Sunumu Hakkındaki Yönetmelik"e göre, bir kuruluşun evde bakım hizmeti verebilmesi için Sağlık Bakanlığı'nın İl Sağlık Müdürlükleri'nden "uygunluk belgesi" alması gerekiyor. Uygunluk belgesi olmayan kuruluşlar da bu hizmeti veremiyor.

Ancak, yeterli denetimin yapılamaması ve ücretlerinin düşük olması nedeniyle pazar bu tür kuruluşların hakimiyetinde bulunuyor. 700 bin hasta potansiyeliGelişmiş ülkelerde hastanelerden taburcu olan hastaların yüzde 15'i evde bakıma yönlendiriliyor. Türkiye'de de yılda 7 milyona ulaşan yatan hasta sayısının yüzde 10'unun evde bakım hizmeti alması gerekiyor.

Bu da her yıl 700 bin hasta potansiyelini ortaya çıkarıyor. Ancak bir yıl boyunca bu hizmeti özel sağlık sigortası kanalıyla veya kendi bütçelerinden karşılayan hasta sayısı 10 bini geçmiyor. Bununda sadece 3 bini profesyonel ekiplerden hizmet alabiliyor. İlk örnek Eczacıbaşı'ndanGünümüzde ABD'de 20 binin üzerinde kuruluşun hizmet verdiği sektörün ilk örneğini Türkiye'de Eczacıbaşı Grubu oluşturdu. 2001 yılında kurduğu evde sağlık hizmetleri adlı kuruluşla sektörde öncülük yaptı. Eczacıbaşı'nın 7 yılda evde sağlık hizmeti verdiği hasta sayısı 160 bini buldu.

2005 yılında yasal düzenlemeye gidilerek, sektörde faaliyette bulunmak izne tabi tutuldu.Tarihi 18'inci yüzyıla dayanıyorEVDE bakım hizmetlerinin geçmişi 18'nci yüzyıla kadar uzanıyor. 18'nci yüzyılda Amerika'da fakir hastaların evlerine düzenlenen ziyaretlerle başlayan bu hizmetlerin bedeli de ilk kez 1909 yılında sigorta şirketleri tarafından üstlenilmeye başlandı.

1970'li yıllarda hastane yerine evde bakımın daha ucuza mal olması, sigorta şirketlerinin evde bakım hizmetlerine daha fazla yönelmesini sağladı. 1980 yılında ilk kez Amerika'da ulusal evde bakım derneği kurularak, bu alanda akreditasyon zorunlu hale geldi. Yaygınlaşması için sağlık hizmetinden sayılması gerekECZACIBAŞI Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Etem Alnıgeniş, evde bakım hizmetlerinin geniş kitlelere yayılabilmesi ve herkes tarafından tanınabilir, kullanılabilir bir hizmet halini alması ancak devletin sağlık gündemine girmesi ve bu hizmetlerin bedelini hastalara geri ödemesi ile mümkün olacağını savunuyor.

Alnıgeniş, evde bakım hizmetleri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sağlık hizmeti sunan ayrı bir sektör olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.Sadece İstanbul'da 80 bin hastanın ihtiyacı varİSTANBUL'da yaşayan yaklaşık 80 bin kişinin evde bakım hizmetine ihtiyaç duyduğunu aktaran Aileden Biri Evde sağlık Hizmeti Genel Müdürü Murat Ataç, "Dünya Sağlık Örgütü'nün faaliyetleri incelendiğinde bulaşıcı hastalıklar ile mücadelenin yerini yavaş yavaş kronik hastalıklar ile mücadeleye bıraktığını görülüyor.

Bu anlamda evde bakım hizmetleri her geçen gün daha önemli hale geliyor çünkü kişinin ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetlerini kendini en konforlu hissettiği ortamda alabilmesi, kronik hastalığına rağmen yaşam kalitesinden ödün vermeden yaşamasını mümkün kılıyor" dedi.


Devamını okuyun...>>

Gebelik Öncesi Tetkik ve Muayeneler

İnsanın hayatında verdiği en önemli kararlardan birisi de çocuk sahibi olmak istemesidir. Hayatının herhangi bir döneminde çocuk sahibi olmayı istemeyen kadın yok gibidir.

Ancak bu güç karar verildiğinde gebe kalmadan önce hem ruhsal hem de fiziksel olarak hazır olmak gerekir.İlk doktor ziyaretini hamile kaldıktan sonra yapmak her zaman yeterli olmayabilir.

Sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmek, sağlıklı ve rahat bir doğum yapmak ve sağlıklı bir bebeğe sahip olmak için hamile kalmaya karar verdiğinizde doktorunuzla görüşmeniz önemlidir.

Doktorunuz hem sizin hem de dünyaya getirmeyi planladığınız bebeğinizin zarar görmesini engellemek için bazı muayene ve tetkikler yapacak size sağlıklı bir hamilelik dönemi için önerilerde bulunacaktır.Gebelik öncesi muayeneAnne olmaya karar verildiğinde ilk yapılması gereken gebeliği takip etmesi istenilen hekim ile temasa geçmek, randevu almak ve muayeneye gitmektir.

Gebelik öncesi muayenenin birtakım amaçları vardır. Sağlık durumu ile ilgili amaçların dışında sizin hamileliğinizi takip etmesini ve doğumunuzda eşlik etmesini arzu ettiğiniz hekiminizi tanımanız ve pozitif diyalog kurmanız açısından da bu ilk ziyaret son derece önemlidir.

Doktorunuzla kuracağınız diyalog hamilelik takiplerinin önemli bir detayıdır. Doktorunuz "ben bebek sahibi olmak istiyorum" diye başvurduğunuzda sizin genel sağlık durumunuz ile ilgili ana hatları çıkartmaya çalışacak ve olası problemleri saptayarak bunları tedavi edecektir.

Muayenenin ilk aşaması görüşmedir. Bu görüşmede doktorunuz ilk önce sizi tanımaya çalışacaktır. Yaşınız, mesleğiniz, kaçıncı evliliğiniz olduğu gibi sizin için önemsiz görünebilecek bazı bilgiler doktorunuza önemli ipuçları verebilir. Bunlardan mesleğiniz özellikle önemlidir.

Meslek ile ilgili faktörler genel sağlık durumu dışında hamilelikte de zararlı olabilmektedir.Doktorunuz daha sonra kalp hastalığı, diyabet, karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı gibi kronik sistemik hastalığınız olup olmadığını sorgular. Bu hastalıkların varlığı hamileliğin size zarar vermesine neden olabileceği gibi bebeğinizin sağlıklı gelişimine engel olabilmesi açısından da önemlidir.

Sistemik hastalıklar gözden geçirildikten sonra sıra daha spesifik olan jinekolojik hastalıklara gelir. Myom, yumurtalık kisti, endometriozis gibi hamileliğe engel olabilecek durumların varlığına yönelik ipuçları aranır ya da daha önceden bu tür durumların varlığı tespit edilmiş ise uygulanan tedaviler ve sonuçları ile ilgili bilgi edinilir. Bazı jinekolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar hamile kalmada güçlüğe ya da hamile kalındığında düşüklere neden olabildiğinden jinekolojik öykü son derece önemlidir.

Obstetrik öykü olarak adlandırılan ve daha önceden yaşamış olduğunuz hamilelikler ile bunların sonuçları ile ilgili bilgiler de önemli ipuçları verebilir. Eğer daha önce doğum yaptıysanız bebeklerin doğum haftaları, doğum kiloları, doğum şekli, eylem ve doğum sırasında yaşanan özellikler değerlendirilir.

Eğer daha önceden tekrarlayan düşükler, sakat ya da ölü doğumlar varsa doktorunuz yeniden hamile kalmanıza izin vermeden önce bunların nedenlerini araştırmak ve gerekiyorsa tedavi etmek isteyecektir.

Bu ilk görüşmede hem anne hem de baba adayının aile geçmişleri sorgulanır, soylarında genetik geçiş gösteren herhangi bir anomali ya da hastalığın olup olmadığı araştırılır. Bu tür bir problem varlığında doktorunuz gebelik öncesi genetik danışmanlık isteyebilir.Görüşmenin bir başka amacı da anne-baba adayının yaşam ve beslenme alışkanlıklarının ortaya çıkarılmasıdır.

Bu alışkanlıklar hamileliğe ve bebeğe zarar verebileceği için mutlaka sorgulanmalıdır.Düzenli ya da düzensiz kullanılan ilaçlar hekim ile tartışılmalı, bunların gebeliğe ve bebeğe olan etkileri sorgulanmalıdır.

Öte yandan alerji varlığı ve hangi maddelere karşı allerjik olunduğu da önemlidir.MuayeneÖykü alındıktan ve kişinin genel sağlık durumu ile ilgili detaylı bilgi edinildikten sonra sıra muayeneye gelir. Bu jinekolojik muayenede standart muayeneden farklı bir işlem yapılmaz.Muayenede vajinal ve pelvik enfeksiyonlar araştırılır.

Transvajinal ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıkların durumu değerlendirilir. Myom, kist, endometrioma varlığı araştırılır.Eğer daha önceden yapılmadıysa ya da yapılmış olsa bile üzerinden 1 yıldan fazla zaman geçmiş ise mutlaka smear testi yapılmalıdır.Muayenenin son aşaması boy,kilo ve tansiyon tespitinin yapılmasıdır.

Laboratuar incelemeleriÖykü ve muayeneden sonra sıra bunlarla saptanamayan faktörlerin incelenmesi gerekir. Bu inceleme laboratuar yardımıyla yapılır. Bilinenin herhangi bir hastalığı olmayan kişilerde rutin testler istenir. Rutin testler şunlardır:

Tam kan sayımı
Tam idrar tetkiki
Anne ve babanın kan grupları
Toksoplazma ile ilgili testler
Rubella (kızamıkçık) ile ilgili testler
Hepatit B ile ilgili testler

Açlık kan şekeri (AK?) bakılması son zamanlarda önerilmemektedir çünkü AK? sadece var olan aşikar diyabeti gösterir. Bunun yerine 50 gram glukoz ile yapılan tarama testi daha önemli bilgiler verebilir.


Bunlar dışında belirli bir yakınma ya da bulgu varsa buna yönelik incelemeler yapılır. Örneğin adet düzensizliği varlığında tiroit ve prolaktin hormonları da dahil olmamak üzere detaylı hormon incelemesi gerekli olabilir. Jinekolojik hastalık dışında bir patoloji saptandığında doktorunuz ilgili branştan konsültasyon isteyecektir.

ÖnerilerTüm incelemeler yapıldıktan ve hamile kalmaya engel bir durum olmadığı gösterildikten ya da var olan patolojiler tedavi edildikten sonra sıra önerilere gelir.Yapılan tetkiklerde rubella'ya karşı bağışık olmadığınız saptanırsa aşı olmanız gerekir. Ancak bu aşı canlı virüslerden yapıldığı için aşı sonrası 3 ay süreyle hamile kalmamanız ve bu sürenin sonunda bağışıklık gelişip gelişmediğini kontrol ettirmeniz gereklidir.

Eğer diyabet (şeker hastalığı) saptanmış ise kan şeker düzeyinizin mutlaka normal düzeyde tutulması gerekir Yapılan araştırmalar kan şekeri yüksekliğinin hamilelik üzerinde olan olumsuz etkilerinin döllenme olmadan çok daha önce başladığını ortaya koymuştur.Gebelik ve anne olma heyecanı sağlıklı bir yaşam için mükemmel bir motivasyon aracıdır.

Bu kararı veren pek çok kadın alışkanlıklarını kendi isteği ile değiştirmekte, pek çoğunun eşi de ona destek olmak maksadıyla ona uymaktadır. Sonuç daha sağlıklı bireyler ve aile olarak karşımıza çıkmaktadır.Sigara: Sigarayı bırakmak için anne olmayı istemekten daha iyi bir sebep olamaz. Sigara kadında yumurta, erkekte sperm sayı ve kalitesini azalttığından gebe kalmada güçlüğe neden olabilir.

Sigara içen gebelerin bebekleri düşük doğum ağırlıklı olabilmekte, bu kadınlarda düşük ya da erken doğum daha sık görülmektedir. Yeni yayınlanan bir çalışmada gebelikleri boyunca sigara kullanan kadınlardan doğan erkek çocukların ileriki yaşamlarında suç ve şiddete olan eğilimlerinin artmış olarak bulunması ilginçtir.Alkol: Benzer şekilde alkol de gebe kalma şansını bir miktar azaltır.

Anne karnında alkole maruz kalan bebeklerde uzun dönemde zeka gerilikleri, öğrenme bozuklukları, davranış bozuklukları görülebilir. Yine yapılan bir çalışmada haftada 1-5 kez alkol kullanan kadınların hiç kullanmayanlara göre daha zor gebe kaldıkları saptanmıştır. Alkol erkekte de sperm sayısı ve kalitesini azaltır.

Stres: İsrail'de yapılan bir araştırmada infertilite tedavisi gören kadınlarda stres gidermek maksadı ile meditasyon yapanlarda gebeliklerin daha kolay elde edildiği sonucuna varılmıştır. En sağlıklı ve kolay stres giderici egzersizdir.Beslenme: Gebelikte olduğu gibi gebe kalmaya karar verildiğinde de beslenme son derece önemlidir. Suni tatlandırıcılar, kafein gibi pek çok maddenin kullanımı azaltılmalıdır.

Kilo fazlalığı varsa bunları vermek için en iyi dönem gebelik öncesidir. Çünkü gebelikte diyet önerilmez. Yaygın kanının aksine beslenme bozukluğu olmayan kişilerde hamile kalmadan önce vitamin takviyesi gerekmez. Bu durumun istisnası folik asittir.

Hamile kalmadan önce B grubu vitaminlerden biri olan folik asit takviyesi faydalı olmaktadır. Günde alınan 400-800 mikrogram folik asit bebekteki merkezi sinir sistemi anomalilerini %50'ye yakın oranda azaltır.


Buna karşın folik asidin düşük olasılığını da arttırdığına dair az sayıda araştırma da mevcuttur. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi üreme çağındaki her kadının her gün folik asit almasını önermektedir.Önemli noktalar Gebe kalınıp kalınamayacağı önceden bilinemez.Hiçbir hekim ya da kişi, hiçbir kimseye çocuğun olur ya da olmaz diye garanti veremez. Tabii ki bunun istisnaları vardır. Rahmi ya da testisleri olmayan bireylerden oluşan çiftlerde doğal olarak gebelik olmaz. Ancak anatomik olarak hiçbir problem olmasa bile %15 vakada açıklanamayan kısırlık olduğu unutulmamalıdır.

Gebe kalmaya karar verildiğinde doğal olarak ilk yapılacak şey korunmayı bırakmaktır. Uygulanan yönteme bağlı olarak üreme yeteneğinin geri dönmesi 0-3 ay kadar sürebilir. Gebe kalmak için en uygun dönem 28 günde bir adet gören kadında kanamanın başlangıcından itibaren 12-15. günlerdir.

Gebe kalma şansını arttırmak için düzenli bir cinsel yaşam ve haftada en az 3 ilişki faydalı olur. Bu şekildeki çiftlerin %75'i 6 ay içinde gebelik elde eder. Çiftlerin %15 inde 1 yılın sonunda gebelik olmaz. Bu çiftlerin infertilite araştırılması açısından hekime müracaatı gerekir.

Devamını okuyun...>>

Gebeliğe Hazırlık


Bir çiftin yaşamında alabileceği en önemli kararlardan biri belkide en önemlisi bebek sahibi olmaya karar vermektir. Daha önceki jenerasyonlarla mukayese edildiğinde günümüzde, çocuk sahibi olup olmamaya karar vermek daha çok kontrolümüzdedir.


1990 lı yıllarda kadınların çoğunluğu ileri yaşlarda bebek sahibi olmayı tercih ediyorlar. Bir kadının en verimli dönemi 20 li yaşlarının ilk yılları dır. 35 yaşından sonra ise doğurganlık özelliği giderek azalmaya başlar. Öyle yada böyle, 20 li,30 lu hatta 40 lı yaşlardasınız bebek sahibi olmaya karar verdiğinizde şansınızı artıracak pek çok şey artık size bağlı.


Bütün mesele karar vermede çünkü her şeyi dikkate alarak karar verdiğinizde zamanlamayı doğru yaptınız demektir. Hamile kalma şansınız, hem sizin hem eşinizin genel sağlık durumu ve yaşam biçiminize bağlıdır. Vücudunuzu hazırlamanız ve şansınızı artırmanız için ise almanız gereken bazı önlemler vardır.


Sigarayı bırakın ve alkollü içki kullanmayı azaltın Çok sigara içmek hamilelik şansınızı üçte bire indirir; hamilelikte düşük ve kanama riskini artırır. Alkol de doğurganlığınızın düşmesine neden olur; bu yüzden, hamile kalmak istiyorsanız, kendinizi günde bir kadeh şarapla sınırlamalısınız.


Dengeli beslenin Genel sağlığınız için dengeli beslenme büyük önem taşır. Beslenme rejiminizde mutlaka bol taze meyve ve sebzeye, esmer ekmeğe, makarna, pirinç, baklagiller, yağsız süt ve süt ürünleri, balık ve beyaz etlere yer vermelisiniz. Yağ ve şeker tüketiminizi azaltmalısınız.


Gerilim ve endişeden kurtulun Gerilimden kurtulmak doğurganlığınızı artıracak; yaşama zevkinizi ve cinsel arzunuzu geliştirecektir. Psikolojik baskılar, kadının da erkeğin de cinsel verimliliğini düşürür.


Kadınlarda ovülasyonu engellerken erkeklerde sperm üretimini azaltır, erken boşalma ve iktidarsızlığa yol açar. Takviye ilaç alın Doktorlar hamileliğin 12. haftasına kadar günde 0.4 mg folik asit almanın bebeğin omurga ve omurilik sorunlarıyla doğma riskini % 70 oranında düşüreceğini söylüyorlar.


Eczanelerden satın alınabileceği gibi, folik asit bolca yeşil, lifli sebzelerde ve tahıl ürünlerinde bulunur. Doğum kontrolüne son verin ?ayet doğum kontrolü olarak hap kullanıyor idiyseniz, kullanmayı bıraktıktan sonra tam bir adet döneminin geçmesini yani hormon yapınızın eski haline dönmesini beklemek özellikle doğumun gerçekleşeceği tarihi belirlemek açısından son derece önemlidir.

Devamını okuyun...>>

Aç Kalmadan 7 Kilo Verebilirsiniz

Hoodia Gordonii (Hodooba), binlerce yıldır Kalahari çöl bölgesinde yetişmekte olan ve 2 metre boylarında, yapraksız, etli sulu, kalın ve yumuşak dokulu(sukulent), dev bir kaktüs türü bitkisidir.

Hoodia gordonii'nin anayurdu Güney Afrika'dan Botsvana ve Namibya'ya doğru uzanan Kalahari çöl bölgesidir. Burası Johannesburg'a 1000km mesafededir. Çölde avlanan San kabilelerinden Bushmenler yüzyıllardan bu yana ava çıktıklarında bu bitkinin sapından çiğneyerek,
-->3–4 gün hiçbir şey yemeden durabilirler ve bu sırada canlılıklarından hiçbir şey kaybetmezlermiş, bu şekilde adeta doğal bir diyet uygulaması yapılmış oluyor.

Buradan hareketle, 2001'de, gönüllü 20 aşırı şişman insan üzerinde yapılan deneylerden mükemmel sonuç alınmıştır. Şöyle ki: Kaktüste bulunan ve 1996'da keşfedilen P57 adli bir molekül beyinde doygunluk hissi veren hipotalamus bölgesine gider ve yeme isteğini engeller. Kişilere az önce yemek yemiş olduğu duygusunu vererek bir anlamda beyni kandırır. Günlük kalori ihtiyacınızı da yüzde 30–35 oranında azaltır.

Doygunluk duygusuyla beraber insanda yorgunluk, halsizlik ortaya çıkmaz, vücut enerjisi ve canlılığı da korur. Ayni şeyi glikoz da yapar ama kalori taşıyarak. Ayrıca bu kaktüs ondan 10000 kat daha etkilidir. Tüm klinik deneylerde ve reel uygulamalarda herhangi bir yan etki ortaya çıkmamıştır. Bu bitki sayesinde rejim ve diyet dünyasında büyük bir devrim yaşanacağı belirtiliyor.

İnsanlığı bekleyen şişmanlık ve obezite tehlikesine doğal yoldan çözüm bulunması son derece sevindirici bir durum, elbette. Böylece insanlık hoodia gordonii sayesinde sentetik zayıflatıcılara para harcamaktan ve sağlıklarını kaybetmekten kurtulacak.


Devamını okuyun...>>

Statement of SIECUS President, Joseph DiNorcia, Jr., on National Black AIDS

Like so many other Americans today, I have a feeling in my gut that we are entering a new era of hope in politics and life. Even the most cynical of us can feel the change in the air. As a lifelong advocate for responsible sexuality education and sexual health and rights, I feel that it is the duty of SIECUS, and all other advocacy groups, to seize upon this moment in American life and make the most of it.

There is no better time to start than this Saturday, Feb. 7th, which is the 9th annual Black AIDS Awareness Day. We have come to the harsh realization that HIV/AIDS has impacted the Black community in a way that should utterly shock us. While Blacks make up 13% of the population in the United States, nearly half of all new HIV infections occur in this segment of the population. This incredible racial disparity shows that we, the advocacy community, along with government on the state and federal levels, have failed.

In our efforts to right this injustice, however, we cannot fall back into our old habits. Interventions into the Black community can’t simply be based on taking a condom into a school or to a rally or speaking about HIV prevention, and then continuing on until the next Black AIDS Awareness Day. We need a more holistic approach that recognizes that HIV prevention and education should not be compartmentalized and removed from the contexts of people’s everyday lives.

Neither HIV nor people exist in a vacuum and we cannot behave as if they do. While faced with the challenge of remaining HIV negative, many of the Americans who are most at risk for infection, including Blacks, also face challenges with poverty, community, and lack of educational opportunity. Millions of people need assistance in these areas and we, as the broader progressive community, need to join together to help them, not as “housing advocates,” or “poverty advocates,” or “HIV advocates” but as life advocates.

While this may seem like a daunting task, I am firmly convinced that lifting people with hope and a sense of value and worth in their families and their communities is the only way we are ever going to truly beat HIV. Organizations like the Black AIDS Institute, the National Minority AIDS Council, and others have been working invaluably on this front for years, and we are committed to helping them carry on their fight in any way we can.

I hope that this Black AIDS Awareness Day can be the first in a new era of involvement and responsibility by us in the advocacy community. We can and must do better than we have so far.

Devamını okuyun...>>

Sağlıklı Yaşam


SAĞLIKLI YAŞAM ÖNERİLERİ

Sağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan bir öğesidir. Sağlık genellikle kendiliğinden var olan bir durum olarak algılanır. Oysa sağlıklı olma uğrunda çaba gösterilmesi gerekir. Hatta bugünkü bilgilerimiz bize bu uğraşın daha doğum öncesi dönemde başlaması gerektiğini göstermektedir. Doğal olarak bu aşamada yapılması gerekenler, anne ve babalara düşmektedir. Olaya nesillerin sağlığı olarak bakıldığında, sağlığın ve sağlıksızlığın nesiller boyunca aktarılabileceği görülür. Anne ve babalar genetik özelliklerinin yanı sıra kendi sağlıklarına gösterdikleri özenle bebeklerine sağlık aktarabileceklerini bilmelidirler.



Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken önlemlerin pek çoğu günlük yaşamımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay çabalardan oluşur. Nerede olursa olsun günlük yaşamı düzenleyen bazı temel kuralların bilinerek uygulanması, sağlığın korunmasını ve diğer bireylerle paylaştığımız yaşamı kolaylaştırır. Bu kurallardan en önemli bazıları temizlik, sağlıklı beslenme, bedensel ve zihinsel çalışma, düzenli yaşam, sigara, alkol, uyarıcı ve uyuşturucu maddelerden uzak durma, kazalardan korunma, sorunlarla başa çıkmada doğru ve uygun yöntemler kullanmadır.
Çoğunlukla günlük çabalarda hedefin mutluluk olduğu varsayılır.



Oysa altta yatan asıl neden güvenlik duygusudur. Çünkü hayatta kalmayı sağlayan en ilkel dürtü korkudur ve güvenlik duygusu korkunun yatıştırılmasıyla ortaya çıkar. Kendimizi güvende hissedebilmemizin ilk koşulu ise bilmektir. Ancak bildiğimiz şeyi, bildiğimiz kadarı ile kontrol edebiliriz. İkinci basamaksa bilginin eyleme dökülmesidir.



Bilgimizi davranışımıza yansıtamıyorsak bu bilgi bizim için huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye geçemez. Bir sonraki aşama ise paylaşarak çoğaltma, yandaş oluşturmadır. Bunun için bilgimize dayanan doğru bulduğumuz davranışı kurallaştırmaya çalışırız. Toplum içindeki pek çok kural bu yolla oluşmuştur. Zaman içinde altta yatan bilgi evrimleştikçe kurallar da değişecektir.


Bugün sağlıklı yaşam için bilinmesi gereken başlıca kurallar şunlardır:



I. TEMİZLİK



A. HİJYEN NEDİR, NE ÖNEMİ VARDIR?


B. CİLT TEMİZLİĞİ



C. SAÇ TEMİZLİĞİ VE BAKIMI

D. YÜZ, GÖZ VE KULAK TEMİZLİĞİ

E. AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI



1. Diş Çürümesi
2. Diş Eti Hastalıkları
3. Dişlerin Gelişim Bozuklukları
4. Ağız ve Diş Sağlığı Nasıl Korunur?
5. Diş Fırçalama Tekniği
6. Diş İpi Kullanımı
F. MEMELERİN BAKIMI



G. CİNSEL BÖLGENİN TEMİZLİĞİ



1. Adet Döneminde Temizlik ve Bakım Nasıl Yapılmalıdır?
2. Tuvalet Sonrası Beden Temizliği



H. EL VE TIRNAK TEMİZLİĞİ VE BAKIMI



İ. AYAK TEMİZLİĞİ
J. BANYO YAPMA
Cinsel İlişki Sonrası Temizlik

II. SAĞLIKLI GİYİNME
III. ORTAMIN TEMİZLİĞİ VE BAKIMI
A. FARKLI ORTAMLARIN TEMİZLİK ÖZELLİKLERİ
1. Yerler ve Yüzeyler
2. Buzdolabı
3. Lavabo ve Tuvaletler
B. YİYECEK VE İÇECEKLERİN TEMİZLİĞİ
C. BESİNLERLE İLGİLİ HİJYEN KURALLARI
D. MUTFAKLA İLGİLİ HİJYEN KURALLARI
E. ATIKLAR

IV. BESLENME



V. HAREKETLİ YAŞAM



VI. DÜZENLİ YAŞAM VE UYKU



VII. ÇALIŞMA ORTAMI



VIII. GÜNLÜK YAŞAMDA STRESLERLE BAŞA ÇIKMA



IX. ZAMAN YÖNETİMİ



X. SİGARA, ALKOL, MADDE KULLANIMI



1. Bağımlılık Nedir?
2. İradesiz Kişiler mi Bağımlı Olur?
3. Ne Kadar Alkol İçmek Risklidir?
4. Esrar, Bağımlılık Yapar mı?
5. Ecstasy Bağımlılık Yapar mı?
6. Uyuşturucu Bazı Ülkelerde Serbest mi?
7. Ara Sıra Kullanmak Zararlı mıdır?
8. Herkes Uyuşturucu Kullanıyor ve Onlara Bir Şey Olmuyor! (mu?)
9. Arkadaşımın Uyuşturucu Kullanması Beni Etkiler mi?
10. Uyuşturucu Sadece Kullanan Kişiye mi Zarar Verir?


Devamını okuyun...>>

VEREM ( TÜBERKİLOZ )


TÜBERKÜLOZ (VEREM)



Tüberküloz Nedir?


Soluduğumuz hava ile akciğerlere giren Tbc basilinin (mikrobunun) yol açtığı, asıl olarak akciğerlerde yerleşen,fakat kan ve lenf yoluyla tüm vücuda dağılabilen mikrobik, bulaşıcı, süreğen bir hastalıktır.



Hastalık Etkeni
Micobacterium Tüberculosis (M.Tbc) etken bakteridir.



Görülme Sıklığı
Dünya nüfusunun 2'si Tbc basili ile enfektedir. Her yıl 8,7 milyon insan bu hastalığa yakalanmakta, 2 milyon insan ölmektedir.Türkiye'de hastalık insidansı binde 30'un üzerine çıkmakta olup, hastalığın sık görüldüğü ülkeler arasında yer almaktadır.


Nasıl Bulaşır?



Hastalığı yalnızca aktif tüberküloz bulunan kişiler bulaştırabilir.Akciğer dışı organ tüberkülozu olanlar,15 gündür tedavi alıyor olanlar pratik olarak bulaştırıcı değildir.Hastalık damlacık yoluyla bulaşır. Hastanın hapşırma öksürmesi sonucu havaya yayılan basiller kapalı bir ortamda uzun süre aynıhavayı soluyan sağlam kişilerce alınır.Ancak mikrobu soluyan kişilerin az bir kısmında hastalık gelişir.Hastalık solunan mikrobun sayısına,hastalık yapma gücüne, kişinin direncine, bağışıklık sisteminin kuvvetine göre farklılık gösterir. Hastalık tabak, bardak veya diğer nesnelerle bulaşmaz.

Kimler Risk Altında?



Hasta kişiyle aynı evde yaşamış veya uzun süreli temasta bulunmuş olanlar.Hastalığın yaygın olduğu ülkelere gidenler.Bağışıklık sistemini zayıflatan kanser, AIDS gibi hastalıklara yakalananlarToplu yaşanan yurt, hastane, cezaevi gibi yerlerde kalanlarBeslenmesi bozuk, kötü yaşam koşullarına sahip kişilerAlkol ve madde bağımlıları


Tüberküloz olabilir miyim?

Birkaç hafta içinde gittikçe kötüleşen inatçı öksürük,Belli bir neden olmaksızın kilo kaybıAteş ve gece terlemesiAlışılmışın üzerinde yorgunluk sağlıksız hissetmeÖksürükle birlikte kan gelmesiHastalık sinsi ve yavaş ilerler.

Tanı:
Kişinin tüberküloz olduğu ancak vücut örneklerinde balgam, idrar, mide sıvısı, BOS, pleura periton sıvısı gösterilmesiyle söylenebilir. Alınan doku biyopsilerinde tüberküloza özgü değişikliklerin izlenmesiyle de tanı konabilir.
Aktif hastalığı olanlarla yakın temasta bulunanlar, birlikte yaşayanlara PPD Testi yapılır. PPD Testi,Tbc basilini alıp almadığımızı gösterir, ancak hastalığı göstermez. Testin (+) çıkması, hastalık yönünden araştırmayı gerektirir.



Tedavi:
Günümüzde hastalık tedavi edilebilir hale gelmiştir. Ancak günlük uygulamalarda tedavinin uzun ve çok ilaçla yapılıyor olması hasta uyumunu güçleştirmektedir. Tedavi en az 6 ay olmak üzere hastanın durumuna göre 9,12 hatta 24 aya kadar uzatılabilir. Düzensiz ya da eksik yapılan tedavi ilaç direncine yol açarak, hastalığın tedavisini güçleştirir.
Ülkemizde Verem Savaş Dispanserleri ücretsiz olarak hastalığın tetkik ve tedavisini yapmaktadır.



BCG Aşısı Hastalıktan Korur mu?
BCG aşısı,çocuklarda kanla yayılan(milier) ve beyin zarını tutan(menenjit) tüberküloz gibi ciddi hastalıkları önler. Ancak erişkinlerde hastalık için koruyucu değildir.


Korunma
Tüberküloz hastalığı dünyada ve ülkemizde ciddi bir Halk Sağlığı sorunudur.Her ne kadar artık eskisi gibi ciddi bir ölüm nedeni olmasa da hastalık kontrolü çabalarının azaldığı ülkelerde, özellikle AIDS hastalığının da yaygınlaşmasıyla görülme sıklığında artma gözlenmektedir. Korunma yöntemlerinin başında,hastaların erken tanısı, hızlı, etkin biçimde tedavisi ve hasta kişiden sağlam kişiye bulaşma yollarının engellenmesi gelir.
Hastalığın, toplu taşıma araçlarını kullanmakla veya günlük işlerle uğraşırken bulaşma riski yok gibidir. Tüberkülozlu çocukların hastalığı yayma olasılığıçok düşüktür.



Kaynaklar
http://www.tuberkuloz.info/
http://www.genetikbilimi.com/
T.C.Sağlık Bakanlığı Bursa Verem Savaş Derneği
http://www.tubtoraks.org/
Dicle Ü.ABD.Dr.Ahmet Yaramış
http://www.uludag.edu.tr/
http://www.trakya.edu.tr/


Devamını okuyun...>>